Başkanımız Ali Koç, özelikle ligin 2’inci yarısında yaşanan hakem hatalarıyla ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Başkanımız toplantıda ayrıca ülke futbolunun yönetimiyle ilgili eleştirilerde bulundu ve basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Yüksek Divan Kurulu Başkanımız Vefa Küçük ile Yönetim Kurulu Üyelerimizin de hazır bulunduğu basın toplantısı, Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi 1907 Tribünü’nde gerçekleştirildi. Hakem hatalarıyla ilgili derlenen 10 dakikalık video ile başlayan toplantıda Başkanımızın konuşmalarından derlediklerimiz ise şöyle:

“Sevgili Kongre Üyesi dostlarımız, Yönetim Kurulumuz, basın mensubu arkadaşlar, ekran başında bizi izleyen taraftarlarımız ve tüm kamuoyuna, hepiniz hoş geldiniz diyorum, hepinize sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 


Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü, kutlayanlara kutlu olsun. Bizlerde Sevgileler Günü’nde en sevdiğimiz mekanlardan birindeyiz.

Bugün çok hoş sebeplerle bir arada olmasak da geldiğimiz noktada bu toplantıyı yapmak artık birçok açıdan bizim adımıza zorunluluk haline gelmişti.

Dolayısıyla biraz uzun ve detaylı bir toplantı olacak. Fazladan vaktinizi alacağız. Bunun  içinde teşekkür ederim. Anlatacaklarımızı, göstereceklerimizi objektif ve samimi bir şekilde dinlemenizi de önemle rica ederim.

Öncelikle bir video izleyerek başlayacağız sonrasında devam edeceğiz. Bu video aslında hepinizin son haftalarda izlediği karelerden oluşuyor. Bunu bütünsel olarak gündeme almak istiyorum. 

HAKEM HATALARININ DERLENDİĞİ VİDEO İZLENDİ

Ardından hakem hatalarının yer aldığı video izlendi.

Bunları size gösterirken şunları da belirtmek lazım. Pek çok takım onlarca maçlarda hakem hataları yaşıyor. Sadece biz yaşamıyoruz.  Buna mukabil bizim burada olmamızın sebebi çok daha derindir.

Evet arkadaşlar, öncelikle şunu bilmenizi isterim ki, sizinle beraber olmaktan değil de böyle bir toplantı yapmaya mecbur kalmaktan dolayı son derece mutsuz ve üzgünüm.

Çok net bir dille ifade etmek istediğim şeyler var. Bizi bilen bilir.  Bugün burada özellikle sezonun ilk yarısında aldığımız sonuçlara, içerisinde bulunduğumuz kabul edilemez duruma bir kılıf arama amacı değildir.

Zaten pek çok fırsatta da bunun sorumluluğunun başta ben olmak üzere bizlerde olduğunu ifade ediyoruz. Gündem değiştirmek için de burada değiliz.

Burada olmamızın sebebi kesinlikle ve kesinlikle bir iki hakem hatası değildir, verilen ya da verilmeyen bir gol, bir penaltı veya kart hiç ama hiç değil.

Taraftarlarımız tatmin olsun, dostlar alışverişte görsün mealinde de kesinlikle değil.

Biz yönetim olarak; konuşmuş olmak için, tribünlere oynamak için, ya da günü kurtarmak, mazeret üretmek için konuşan insanlar değiliz. Görevde bulunduğumuz son 7-8 aydır tavır ve gözlerimizden sizlerde bu durumu gözlemlemişsinizdir.

Hedefimiz, resmin bütününe baktığımızda;

Fenerbahçe’ye karşı son 4 haftada gösterilen sistematik yaklaşıma dikkat çekmek,  bazı gerçekleri spor kamuoyunun ve bilhassa Fenerbahçelilerin dikkatine getirmek, satır aralarını iyi okumalarına vesile olabilmek.

İlerleyen haftalarda muhtemelen yaşanacak bu tarz yanlışlara karşın farkında olmalarını sağlamak.

GÖRÜNTÜLER HAKLI OLDUĞUMUZU GÖSTERİYOR

Az önce paylaştığımız görüntülerde izlediğiniz gibi Fenerbahçemizin son 4 haftada yaşadıklarını, masum hakem hataları veya tesadüfi yanlışlar zinciri olarak izah etmenin, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu düşünüyorum.

Tam da çok iyi bir dönem yakalamış, iyi bir devre arası hazırlık kampı, iyi bir transfer penceresi yakalamış; bunun meyvelerini toplamaya başlarken, söz konusu maçlardaki hakemler, eşzamanlı bir şekilde muhakeme yetilerini yitiremeyeceklerine göre; tüm bunlar ister istemez Fenerbahçemize karşı kasıtlı ve sistematik bir yaklaşım olduğunu bizlere düşündürmekte ister istemez ve ilerleyen haftalar için son derece kaygılandırmaktadır.

Ve bugün işte tüm bu sebeplerden dolayı hepimiz buradayız!

Tek tek pozisyonlardan ziyade görüntülerin bütününe baktığınızda az önce dile getirdiğimiz kaygılarımızda haklı olduğumuzu umarım sizler de görebiliyorsunuzdur. 

Bu garip ve düşündürücü süreci bir özetleyelim. Ve biz bu süreç içerisinde nasıl davrandık. Durup dururken ortalığı yangın yerine vermediğimizi ifade etmek için.

Ligin 2.yarısı gördüğünüz Bursa maçıyla başladı. Son dakikalarda yediğimiz golün iptal edilmesi gerektiği konusunda tüm otoriteler hemfikir ve entresan bir gol. Hem faul hem ofsaytten iptal edilmesi gereken bir gol ama reaksiyon vermedik.

Sonraki Malatyaspor maçımızda 3-2 kazanmamıza rağmen maçtan sonra mixon denilen alanda hakem hatalarına bir nebze değindik.

Göztepe maçımızda iyi bir futbol oynadık, iyi mücadele ettik. Nispeten 2-0’la rahat bir galibiyet aldık ama bu galibiyete rağmen maçtaki hakem kararları endişelerimizin ciddi anlamda artmasına sebebiyet verdi.

Ertesi gün de Yüksek Divan Kurulu toplantımızda rahatsızlığımızı dile getirdik. Hatta orada şöyle bir cümle kullanmışım, ‘İnşallah ben paranoya yapıyor ve yanılıyorumdur, bir daha da bu konuya değinme ihtiyacımız olmaz.’

Ancak, son olarak İstikbal Mobilya Kayserispor maçında yine tüm kamuoyunun dikkatini çekecek şekilde göz göre göre ve bu sefer çok daha bariz bir şekilde yaşadıklarımız, endişelerimizin tavan yapmasına sebebiyet vermiş ve istemesek de artık bizleri bir aksiyon almaya mecbur kıldı.

Ben bugün burada tek tek pozisyonları tartışmayacağım. Buna gerek de yok çünkü görünen köy kılavuz istemez. Yani Mensah’ın Kayserispor maçını hiç kart almadan bitirmesi bile her şeyi anlatıyor.

BİZ HER ŞEYİN FARKINDAYIZ

Arkadaşlar, şunu bilmenizi istiyoruz, ‘Biz her şeyin farkındayız.’ Size Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ve yönetimi olarak, camia olarak rahatsız olduğumuz bazı konulardan bahsetmek istiyorum. İlk önce Türkiye Futbol Federasyonu’muzun yapılanma şekline gelelim.

Türk futbolunun, adaletten ve her takıma eşit mesafede olma anlayışından çok uzak şekilde yönetildiği kanısı artık her geçen gün kamuoyuna yerleşmektedir ve fazlasıyla bu konuya sebebiyet veren olaylara tanık oluyoruz. Aslında bu durum, son 3-5 ayın veya 3-5 yılın konusu da değil. Türk futbolu, 90’lı yılların sonundan itibaren maalesef lobilerle yönetilen bir alan olagelmiştir.

Bu lobiler futbolu her zaman kendi etkisi altında tutmaya çalışmışlardır. Aradan geçen 20-25 yıllık sürede de etkileri nispeten eskisi kadar güçlü olmasa da uzantılarının hala çok ciddi boyutta işin içerisinde olduğunu açıkça ifade edebilirim.

FEDERASYONUN SEÇİLME PRENSİPLERİ 

Bugüne geldiğimiz zaman gerek seçim dönemimde gerekse de seçildikten sonra Futbol Federasyonu’nun yönetim kurulu ve kurullarının oluşum şekli ve işleyişine bu haliyle Türk futboluna katma değer sağlamasının mümkün olamayacağından bahsettik. Dolayısıyla bunlar 3-4 haftalık maç skorlarıyla alakalı bir şey değil. 1,5 senedir bu konulara yaptığım konuşmalarda değiniyorum.

Ülke futbolunu yöneten insanların, her takıma eşit mesafede yaklaşmaları, kulüp kimliklerini, renk bağlılıklarını bir kenara bırakıp bu görevi sadece ve sadece Türk futboluna katma değer yaratma amacıyla üstlenmeleri gerektiğini çok sık dile getirdik.

Bunun için de federasyon yönetim kurulu ve yetkili kurulları, kulüp kotası bazlı değil liyakat odaklı oluşturulmalıdır. Diğer bir deyişle kulüp referansıyla seçilmemeleri gerekliliğine dikkat çektik.

Belli takımları temsilen yönetim kurulu üyeleri, kurul üyeleri alma uygulaması; -yani hem yönetim kuruluna hem de kurullara- bugün artık gelinen noktada, bazı temsilcilerin ilkeli yaklaşımına karşın bazılarınınsa kendi kulüp çıkarları için sonuna kadar çalışma yapmaları neticesinde, bize göre tam anlamıyla işlevini yitirmiştir. Bu sistem bazı komplikasyonlar yaratmaktadır.

BU SİSTEMİN YARATTIĞI KOMPLİKASYONLAR VE SUİSTİMALLER 

Federasyonda, tuttuğu takımın formasını çıkarmayan hatta çıkaramayan bazı kişilerin, gün be gün tüm kararların, hakem atamalarının, hakemlere uygulanan terfi ve ceza sisteminin içerisinde rol almayı görev edinmelerinin; günlük işleyiş ve operasyonun bir parçası olarak işlevlerini sürdürmelerinin, faydadan çok zarar getirdiğine inanıyoruz.

Çok yakın zamanda hatta birkaç ay önce hepimizin malumu olduğu üzere kendi takımlarına 1-2 maçta haksızlık yapıldığı iddiasıyla, federasyondan istifa edip sonrasında ise artık ne olduysa 1 gün sonra geri gelip, ‘Camiama en iyi şekilde hizmet etmek için görevime geri döndüm’ diyerek kamuoyuna göz göre göre açıklamalar yapabilmesi, son derece düşündürücüdür. Biz burada da çok tenkit gördük, ‘Niye reaksiyon göstermiyorsunuz?’ diye.

İşin en acı tarafı da bu yozlaşma emarelerinin son derece olağan karşılanması ve kanıksanmasıdır.

Kamuoyu önünde rahatça bunlar yaşanabiliyor, böyle açıklamalar yapılabiliyorsa, görmediğimiz, kamuoyuna yansımayan arka planda neler yaşanabileceğini artık siz düşünün…

Kısacası söylemek istediğim, futbolda adil rekabeti ve hakkaniyeti sağlamakta en önemli görevi görecek olan, ana görevli olan Türkiye Futbol Federasyonu, bu görevini tesis etme anlamında yanlış yapılandırılmıştır, yapılandırılmaktadır.

HAKEMLERİN ÖDÜL VE CEZA SİSTEMİ 

Burada bu düzenin sorgulanması için önemli konulardan biri de hiç şüphesiz son günlerde de gündemde olan ve tamamen bağımsız olması gereken Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) konumu ve işleyiş şeklidir.

MHK’nın oluşumuna ilişkin talimata göre –yani kurallara göre- Merkez Hakem Kurulu, TFF Başkanı’nın aday gösterdiği ve Yönetim Kurulu’nun onayladığı bir kurul olarak teşkil ediliyor.

Oysa bu kurulun, bizzat futbol ailesinin fertleri olan kulüplerce oluşturulması gerektiğini düşünüyor –yani bu bizim düşüncemiz, önerimiz- ve bu önerimizin pek çok spekülasyona son vereceğine yürekten inanıyoruz.

Ancak bu şekilde organik ve inorganik bir bağ olmaksızın, kimseye minnet duygusu beslemelerine gerek olmadan kulüplere karşı eşit sorumluluk duygusunun söz konusu olması mümkün olacaktır.

Diğer önemli mevzu ise tamamen bağımsız olarak karar alması gereken MHK’nın baskı altında olmaması için fiziki konum olarak da federasyon tesislerinde bulunmaması gerektiğini düşünüyoruz ve öneriyoruz.

Bir başka çok önemli konu olarak hakemlerimize atama ve terfiler üzerinden uygulanan ödül ve ceza sistemlerine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bu, kamuoyunun çok da yakından bilip takip ettiği bir konu değil. Genelde kamuoyuna pek fazla yansımaz. Ama hakemlerimiz, dışarıdan anlaşılamayacak çok ince mesajları olan bir sistemle, ödül ve ceza süreçleri üzerinden yönlendirmeye açıktırlar. Yani alabilecekleri ceza ve ödül sistemleriyle yönlendirilmeye çok açık bir sistemden bahsediyoruz.

Taze ve net bir örnek olarak Barış Şimşek’in VAR Koordinatörü olarak atanmasını gösterebilirim. Kendisi Kayseri maçımızın VAR hakemi idi.

Az önce videoda gördüğünüz Mehmet Ekici ve Moses’a yapılan ve faul çalınmayan hareketlerde VAR’a çağırarak kırmızı kart uyarısı yapmadı. Mehmet Ekici bu hareketten sonra 1 aylığına sakatlandığı için sahalardan uzak kalmak durumunda. Bununla beraber Kayserispor’un tüm otoritelere rağmen faul olan son dakika golünde de Barış Şimşek hakemi VAR’a çağırmadı. İki bariz faul hatası ve bu gol.

Bu 3 fahiş hata sonrası hemen ertesi gün terfi ettiği ve VAR Koordinatörü olduğu açıklandı. Yani Pazartesi’yi de bekleyemediler. Maç cuma günü. Kulübün, yönetimin, başkanın, takımın hocasının ne dediği önemli değil. Ertesi gün sadece basına bakın. Sanki başka gün de yokmuş gibi cumartesi günü atandı.

Artık bu Fenerbahçe’ye karşı bir meydan okuma mıdır ya da bizi cezalandırmanın ödüllendirilmesinin bir örneği midir? Bu değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.

Hangi takımların lehine, hangilerinin aleyhine ne yönde kararlar vermeleri gerektiğini mevcut sistemle hakemlerimize çok net mesaj olarak vermek son derece mümkündür.

Bu ödül ve ceza sisteminin, hakemleri dinlendirmenin veya atamaların, terfi etmelerin, VAR koordinatörü olarak ilan etmenin bir metadolojisi, algoritması, sistemi falan da yok. En azından bizim bildiğimiz kadarıyla yok.

Şimdi buradan hareketle birkaç hayali senaryo çizeceğim. Velev ki bunlar olsaydı…

1-Mesela atamaları geldiği zaman hangi hakemin iç saha, hangi hakemin dış saha hakemi olduğu dikkate alınıp; seyirci baskısından etkilenebilen hakemleri bazı takımların iç saha maçlarına, etkilenmeyen hakemleri de yine aynı takımların dış saha maçlarına verildiğini varsayalım. Velev ki…

Bununla beraber 2. örneğimize baktığımızda diyelim ki;

2-Herhangi bir takımın maçını kötü yöneten bir hakem ertesi hafta kolayca maç alıp, bir başka takımın maçını kötü yöneten hakemin ise haftalarca görev alamadığı bir ortam olduğunu var sayalım.

Sizce, bu şekilde hakemlere mesaj vermek mümkün müdür? Bana sorarsanız nettir. Bunların olduğunu var saydığınız bir ortamda bu iki senaryoya göre sizce futbol güven müessesi nasıl etkilenir?

Halbuki güven müessesesini mümkün olduğunca tesis edebilecek, şüpheye mahal bırakmayacak yöntemler mevcuttur.

‘Ben yaptım oldu’ zihniyeti yerine liyakat bazlı, performans kriterlerine dayalı, mantıklı bir puanlama ve istatistikler üzerinden atamalar yapılsa, bu kararlar en şeffaf şekilde herkesin bilgisine açık olsa güven müessesesi çok daha kuvvetli olmaz mı? Bu ortamı tesis etmek mümkün değil midir?

DOĞRU SİSTEM NASIL OLMALI? 

Biz, göreve geldiğimiz günden itibaren ve bildiğiniz gibi öncesinde de her zaman bir konuya dikkat çektik; sporda adalet, eşitlik ve güven duygusunun sağlanmasının, fair play ve saygı ortamının tesis edilmesinin marka değeri açısından önemini defalarca işaret ettik.  Maçlarda kazansak da kaybetsek de iyi de kötü de oynasak her ne olursa olsun bu konuya her daim özen gösterdik. Kazanırken güzel, kaybederken çirkin yüzümüz olmadı. Her zaman tek yüzümüz oldu. Daha net söyleyeyim; hiçbir zaman gizli ajandamız olmadı. Hiçbir zaman ayrıcalık istemeye ve imtiyaz yaratmaya teşebbüs etmedik. Maçlarımızda yaptıkları hatalar dolayısıyla hakemlere düdük astırma gibi bir gayretimiz olmadı. Bir kez dahi federasyonumuzu ve kurullarını, şartlar ne olursa olsun baskı altına almaya bu yönde lobi yapmaya tenezzül etmedik. Buna olaylı Galatasaray derbisi sonrası da dâhil olmak üzere. Bu yaklaşımı, duruş tarzını da zaaf olarak görenler var ama bu bizim tarzımız. Tüm kulüplere de sevgide ve saygıda kusur etmemeye özen gösterdik. Niye buna özen gösterdik? Niye zaman zaman duygu ve düşüncelerimizi yuttuk? Çünkü büyüyeceksek, düzeleceksek, gelişeceksek, adalet herkes için diyorsak bunu ancak hep birlikte, Türk futbol ailesi olarak bir arada yapabileceğimize inandık ve inanmaya devam ediyoruz. Bu yüzden bu duruşu sergiledik. Mütemadiyen Türk futbolunun ortak çıkarlarına dikkat çekmeye çalıştık. Son bir yıldır Türk futbolunun sürdürülemez finansal durumu, zayıflayan rekabet gücü, Avrupa ile aramızdaki makasın açılması, adil rekabetten uzak bir sistemle yönetilmesi gibi muhtelif yapısal sorunlar hakkında görüşlerimizi dile getirdik. Tüm bunların sonucu olarak da Türk futbolunun ve kulüplerin marka değerinin her geçen gün yıprandığını, marka değerinin azaldığını belirttik. Buradan çıkış yolu olarak da yapısal reform ve zihniyet değişikliğine ihtiyaç olduğunu her zaman vurguladık. Dolayısıyla arkadaşlar, futbolun tüm paydaşlarının hemfikir olduğu, ortak aklın hâkim olduğu, tüm paydaşların asgari müşterekte buluşabildiği, adil rekabetin ve güvenin sağlandığı bir ortam tesis edilmeden Türk futboluna sağlıklı bir gelecek inşa etmenin mümkün olamayacağı inancımı burada bir kez daha yinelemek isterim. Er ya da geç Türk futbolu adil rekabetin ve hakkaniyetin sağlandığı, toplumun genelinin vicdanen rahat olduğu, şüphe uyandırmayacak güven ortamına kavuşacaktır. Er ya da geç, bugün, yarın, öbür gün, orta vadede veya uzun vadede bu olacak. Çünkü Türkiye bu mevcut tabloyu hak etmiyor. Tercihen ya da mecburen, ama bir şekilde olacak.

KENDİNİ “FUTBOL TANRISI” GİBİ GÖREN ZİHNİYET VE YAPININ, EN ÖNEMLİ HEDEFİ HER ZAMAN FENERBAHÇE TAKIMI VE CAMİASI OLMUŞTUR

Bugün geldiğimiz noktada futbol üzerinden toplumumuzda büyük bir huzursuzluk, mutsuzluk, kutuplaşma, güvensizlik ve gerilim ortamı yaşanmaktadır. Sektörde, kendilerini kapalı kapılar ardında “futbol tanrısı” gibi gören, öyle zanneden belli bir zihniyetin ve yapının, geçmişten bugüne en önemli hedefi, her zaman Fenerbahçe takımı ve camiası olmuştur. 2006’da ve 2011’de Fenerbahçemize yaşatılanlar da benzer zihniyetlerin ürünüydü.  Burada 2011 yılında FETÖ’nün yaptığını kastetmiyorum. O yapıldıktan sonra bundan istifade etmek isteyen, futbolun içindeki zihniyetten bahsediyorum ki o zaman futbolun içinde de FETÖ vardı. Tabii ben büyük resimden bahsediyorum. Bugün, burada hatırlamak zorunda oldukları ise Fenerbahçe tarihinin mücadelelerle dolu olduğudur. Kurulduğu günden itibaren her türlü saldırıya göğüs germeyi başaran, eski tarihte işgal güçlerine, yeni tarihte ise FETÖ’ye boyun eğmeyen, fırsat vermeyen Fenerbahçe; koşullar ne olursa olsun her daim hakkını koruyacak kuvvet ve kudrete sahiptir. Tarih, gerektiğinde Fenerbahçe için başkanından taraftarına, yöneticisinden çalışanına ve sporcusuna, tüm camianın omuz omuza, sabırla, inançla tüm zorluklarla mücadele ettiğinin örnekleriyle doludur. Bir kez daha vurgulamak istiyorum; Fenerbahçe’nin en büyük gücü ve kudreti sahip olduğu camiasından gelmektedir. Arkadaşlar, bu işler çocuk oyuncağı değil. Burada koca camiaların emeği, alın teri söz konusu. Ligleri takip eden milyonlarca taraftar, bu işe emek veren sporcular, teknik heyetler, yönetimler ve kocaman bir endüstri söz konusu. Futbol böyle 3-5 kişinin eline, lobisine oyuncak gibi bırakılıp bu şekilde ucuz operasyon ve hesaplarla, renklerin çıkarları gözetilerek yönetilecek bir alan hiç ama hiç değildir. Türk futbolu keyfi işleyişe sahip, lobilerin etkisinde olan yapıdan derhal arındırılarak, belirli bir sistemi, işleyişi ve şeffaflığı olan bir yapıya geçirilmelidir. Yoksa Merkez Hakem Kurulu başkanı istifa etmiş, başkası gelmiş bunlar önemli meseleler değildir. Adil bir düzeni hep birlikte inşa etmezsek giden MHK başkanı gibi, geleni de aynı odaklar belirleyecek ve yöneteceklerdir. Türk futbolunun tüm paydaşlarına, görev alan herkese net bir şekilde sesleniyorum: Şu an içinde bulunduğumuz noktada çözüm; yapısal reformları gerçekleştirerek taze kan ile çağın şartlarına uygun işleyen bir sistemi inşa etmektir. Aksi takdirde bu sistem sürdürülebilir değildir. “Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir.” diye Fransız bir söz vardır. Bize göre Türk futbolu şu an sanki adaletsiz bir kuvvetin kontrolünde yönetilmektedir. Bu anlamda önümüzdeki dönemde yapılacak federasyon seçimleri çok büyük bir önem arz etmektedir. Bu seçimler güven ortamının yok olduğu vasatlığa itilmiş Türk futbolunun artık tepeden tırnağa yeniden yapılandırılması, kendini tekrar yaratması ve de geleceği için büyük bir fırsat teşkil etmektedir. Biz, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi olarak sadece sportif başarı için burada değiliz, Türk sporuna katkı sağlamak için üzerimize düşen görev ne ise yapmaya da fazlasıyla hazırız.

112 YILDIR BU CAMİA, BİR VE BÜTÜN OLARAK NE YAPTIYSA, YİNE AYNISINI YAPMAYA DEVAM EDECEKTİR

Son olarak, tüm taraftarlarımız ve camiamıza da ayrı bir paragraf açıp seslenmek istiyorum. Bize bu sene eşsiz bir güç, kudret veren, en kötü günümüzde sabırla destekleyerek açık ara seyirci rekorları kıran büyük taraftarımız lütfen şundan emin olsunlar; çünkü pek çoğunuzun endişelendiğini, sabırsızlandığını ve kızdığını da biliyorum. Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu olarak sizlerle beraber, omuz omuza olduğumuz müddetçe camiamızın her türlü hakkını sonuna kadar savunur, her türlü engeli de aşabiliriz. Bizler, şampiyonluk potasından uzaklaşmış olmamıza rağmen Fenerbahçe’ye son haftalarda yapılan bu yaklaşımın arkasında yatan nedenleri sorguladığımızda ister istemez garip düşüncelere kapılıyoruz. Burada amacın, bu düzenin parçası olmayacak, bu çarpık düzene dikkat çekecek, değiştirmeye çalışacak Fenerbahçe’yi ve yönetimini yaralamak, güçsüz kılmak, itibarsızlaştırmak suretiyle taraftarlarımızla aramızda olan kuvvetli bağları yıpratmak olduğunu düşünüyoruz. Çok iyi biliyorlar ki Fenerbahçe, futbolda şu an bulunduğu durumdan kafasını yukarı kaldırdığında, engellenemez bir yükselişi ve maratonu başlayacak. Bizimle olan bütün dertleri de bu sebepten. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, biz doğru bildiğimiz yoldan yürümeye devam edeceğiz. 112 yıldır bu camia, bir ve bütün olarak ne yaptıysa, yine aynısını yapmaya devam edecektir. Çünkü burası Fenerbahçe Spor Kulübü’dür ve buranın çok derin bir mazisi vardır. Bugün sizlere yaşadıklarımız, son 4 haftayla ilgili görüşlerimiz, görüşlerimizi desteklemek amacıyla video görüntüleri gösterdik. Esas burada verdim mesaj, Türk futbolu bu düzen içinde gitmemelidir. Bu düzen sürdürebilir değildir. Bu şekilde gittiği sürece de futbola faydasından çok zararı olacaktır. İlerleyen zaman içinde rahatsız olduğumuz konular, mevzular, dengeler, ne derseniz deyin onlarla ilgili daha fazla veriler vererek, daha fazla literatür kullanarak açıklık getirmeye devam edeceğiz. Bunu belki basın toplantısı olarak yapmayacağız ama hiç –mışla –müşle değil, istatistiklerle, verilerle argümanlarımızı destekleyeceğiz. Çünkü bizim yaklaşım, çalışma modelimiz budur. Biz kimin sesi çok çıkarsa onun istediği olsun gibi bir konumda değiliz. O yüzden doğru bildiğimiz yoldan devam edeceğiz ve bunun da meyve vereceğinden zerre kadar şüphem yoktur.
 

BASIN MENSUPLARININ SORULARI YANITLANDI

-Videoda son 4 haftaya yer verilmiş ama ligin genelinde çok fazla hakem hataları olduğunu görüyoruz.  Özellikle Kulüpler Birliği’nin yayınlamış olduğu bildiriye imza attığınız andan itibaren de büyük tepki topladınız. İyi niyetle atılmış bir imzaydı ama sonrasında daha çok hakem hatalarının olduğunu görüyoruz. Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’in Trabzon maçından sonra ‘hakemler de hata yapabilir’ cümlesiyle buna dair mesaj verdiğini gördük. Bu bildiriye imza attığınızdan dolayı pişman mısınız? Bu bildirinin arkasında mısınız?

KULÜPLER BİRLİĞİ BİLDİRİSİNİN SONUNA KADAR ARKASINDAYIZ

“Hakem hataları ne bugün ilk, ne yarın son; mütemadiyen Türk futbolunun içinde realite olarak önümüze çıkmaktadır. VAR teknolojisinin kullanıldığı ortamda bu kadar hata yapılıyorsa, VAR’dan önce yapılan hataların ne kadarı basit, masum hatalar; ne kadarı bilerek yapılan hatalardır. Onu siz düşünün. Hakemler insandır. Herkes hata yapabilir. Bunu ilk söyleyen biziz.  Her zaman söyleyen biziz. Bugüne kadar da hakem konularına hiçbir zaman girmedik. Yok efendim benim tacım verilmedi, yok bir pozisyonda penaltıydı; değildi. Ortalığı yangın yerine çeviren kulüpte değiliz. İmzamızın tamamen arkasındayız. Sonuna kadar arkasındayız. Sayın Fatih Terim’in yaptığı açıklamaya da katılmıyorum. Aslında biraz da kurnazlık yapılıyor. Kulüpler birliğinin açıklaması hakem hataları gibi bir açıklama değildi. O açıklama bir kulübü, talepleri ve feryan edişi neticesinde kamuoyu önünde hakemlerin cezalandırılması, hakemlere düdük astırılmasının ne gibi sonuçlara vesile olacağına dikkat çekmek içindi. Aksi takdirde hakem hataları her zaman olacaktır. Kimse ant içmedi, biz hakem hataları ile ilgili konuşmayacağız diye. Bu, yarın bir gün o takımın maçlarına hakemler çıktığı zaman neler düşüneceklerini,  psikolojikmen nasıl bir baskı altında olabileceklerini düşünerek yapılmış bir açıklamaydı. Biliyorsunuz ki hakem hatalarından sonra, birkaç hafta sonra bir hakemin cezalandırılabildiğini görüyoruz. Çünkü maçlar verilmiyor.  Çok enderdir, belki de ilk defa oluyor ki, MHK çıkıp bir kulübün talebi doğrultusunda hakemleri cezalandırdığını ifade ediyor. Ne hikmetse ayrılan MHK Başkanı da hep bir Galatasaray maçından sonra konuşma ihtiyacı duyuyor. Bununla beraber her bir kulüp, ya da 5-6 tanesi yaşadığı her hatadan sonra düdük astırsa, hakem kalır mı? Zaten sınırlı sayıda hakemlerimiz var. Dolayısıyla olay son derece bilerek; bilinçli bir şekilde çarpıtılmıştır.”

-Semih bey de geçen gün konuşurken dedi ki, ‘Yusuf Namoğlu’nun gönderilişinde bizi kimse suçlamasın. Bizden kaynaklanmadığının bilinmesini istiyorum’ dedi. Trabzonspor’la ilgili olduğu da dün Yusuf Namoğlu’nun açıklamasından anlaşıldı. Fenerbahçe’nin federasyonda bir lobisi yok. Diğer kulüplerin lobisi var. Ufukta bir federasyon seçimi gözüküyor. Siz orada bir lobimi oluşturmaya çalışacaksınız, yoksa diğer kulüpleri lobisini önlemeye mi çalışacaksınız? Nasıl bir yapı düşünüyorsunuz?

TFF SEÇİMLERİ TÜRK FUTBOLUNUN GELECEĞİ AÇISINDAN MİHENK TAŞIDIR

“Trabzon maçından dolayı gönderildi demeyelim. ‘Trabzon maçındaki hata bardağı taşıran damla’ dedi. Ama başka türlü okumak isterseniz, hakemlere Trabzon maçlarında hata yapmayın mesajı da çıkabilir. Bizim lobimiz olmadığı söyleniyor. Hatta çok fazla efendi olduğumuz, daha fazla yumruğu masaya vurmamız gerektiği ifade ediliyor. Her zaman diyoruz, kimin sesi çok çıkıyorsa, onun istediği olacaksa zaten o sistemin içinde olmayacağımızı, olmadığımızı söylüyoruz. Son yaşadıklarımızdan sonra güvendiğimiz, inandığımız; bu sektörde tecrübesi olan insanlarla istişarelerde bulunduk. Buradan hep çıkan mesaj, senin de dediğin gibi ‘lobiniz yok.’ Aslında bu bizim dediklerimizin en güzel ispatı. Federasyona ne kadar çok insan sokarsan, federasyonun içine ne kadar çok hakim olursan o kadar hakkını koruyabilirsin. Zaten bu sistemin yozlaştığının en net örneğidir.  Şu an her zaman da diyorum; büyük kulüplerde 3’er temsilcinin atanmasının yanlış olduğunu. Burada Fenerbahçe’yi temsil eden temsilcilerimiz var. Bildikleriniz; Sayın Servet Yardımcı, Sayın Nihat Özdemir, Sayın Mustafa Çağlar. Semih beyin ifade ettiği gibi ama onlar aslında doğruyu yaparak yanlış konumdalar. Onlar ilkesel davranıyorlar. Sorumlu oldukları alanlara bakıyorlar. Servet bey Avrupa’dan sorumlu.Nihat bey, yönetimden yönetime gidip geliyor. Doğrusu olan o.”
“Seçimlerde ne yapacaksınız? Güzel bir soru. Seçimler gelecekle ilgili bir fırsattır. Şu aşamada sistemin parçası olup olmayacağımızı kararlaştırmamız lazım. Çünkü bize çok fazla bu yönde telkinde bulunuyor. Şahsen karşıyım. Yönetim kurulu olarak ne yaparız, bakarız. Belki de seçimlerde hiç oy bile vermeyebiliriz. Tek aday mı olacak, iki aday mı olacak? Bunlara bakarız. Şu geldiğimiz noktada bence bu seçimler Türk futbolunun geleceği açısından mihenk taşıdır. Size bugün ifade ettiğimiz konu hakem atamaları, cezalar, üzerinden formasını çıkaramayan federasyon üyelerinin kendi takımlarının çıkarları doğrultusunda yaptığı bazı eylemler… Bunun başka noktaları da var. Altyapılar. Altyapılara atanan hocalar. Altyapılara atanan hocaların hangi tarafı temsil ettikleri. Altyapıdaki yaş gruplarına göre yetenekli çocukları hangi kulüplere kanalize ettikleri… Burada da bir düzen var. Hepimiz çok iyi biliyoruz. Belki biz bunları gündeme getirdiğimiz için fayda sağlayacağız belki kendimize zarar sağlayacağız ama biz doğru bildiğimiz yoldan devam edeceğiz.”

-2016’da bütün camiaların isyan etmeye başladığı yine bu şekilde biriken hakem hataları vardı. O süreç, bir Galatasaray-Trabzonspor maçında Deniz Ateş Bitnel’in hakemliği sonlanarak sonuçlandı. Sonra rahatlama oldu diyebiliriz. Yine birikim vardı ve yine Galatasaray-Trabzonspor maçında bu defa MHK başkanı değişerek bu süreç şimdilik sonlanmış gözüküyor. Siz bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz? Çözüm olabileceğini düşünüyor musunuz? MHK’nın yeni sürecinde düzene ulaşması için nasıl bir değişiklik olmalı?

İSİMLERİN DEĞİŞMESİ İLE SIKINTILAR BELKİ AZALABİLİR AMA TAMAMEN DEĞİŞECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM

“2016’dan bir örnek verdin. Aslında son 10 seneye dönüp baktığımız zaman örneklerle bir tema, bir hikaye çıkıyor. Kimin maçında ne oldu işine girmeyelim. MHK başkanı değişmeliydi, değişti. Semih Bey 2 gün evvel, ‘Değişecek ama bunu bizden bilmeyin.’ dedi. MHK başkanının değişmesi bir çözüm müdür? İsimlerin değişmesi çözüm olacaksa çözümdür. Ama mevcut sistemde fark yaratabilmesi bence kolay değildir. MHK başkanı ne kadar bağımsızdır? Ne kadar kendi iradeleri ile karar almaktadırlar? Zira başkan ve kurulun performansından üstleri memnunlardı ki kamuoyu baskısı tavan yapana kadar istifa söz konusu olmadı. Bütün kamuoyu, otoriteler rahatsızken federasyondan performansları ile ilgili herhangi bir yorum yapılmadı. Dolayısıyla memnun olduklarını var sayıyorum. Dolayısıyla yeni gelecek kişinin ne kadar bağımsız olacağını, işlerini ne kadar özgür irade ile yapabileceğini bilmiyorum. Ama bugün isimlerin değişmesi ile sıkıntılar belki azalabilir ama tamamen değişeceğini hiç düşünmüyorum. Mesela bahsedilen muhtelif adaylar var. Bir tanesi var ki, isminin bile geçmesi abesle iştigal. Kendi yaptığı performansa, kendi dönemine, hem kuruldayken hem hakemken yaşadıklarına bakıldığında isminin bile geçmesi… Ama nedir? Lobiler var. Algı yönetimi var, pazarlama var. Tutarsa. İnşallah tutmaz.”

-Bahsettiğiniz gibi kişilerden konuşunda çözüm bulunmuyor. Fikret Orman da, ‘Federasyonun kulüpleri yok, kulüplerin federasyonu var.’ demişti. Bu anlamda Kulüpler Birliği’nde bu söylediklerinizi konuşup yapısal bir sonuç almak üzerine çabanız oldu mu? Ayrıca dün itibarıyla İddia ihalesini mevcut federasyon başkanının dahil olduğu firmanın aldığından bahsedildi. Bu konuyla ilgili ne söylemek istersiniz?

İYİ LİDERLİK YAPMAK İÇİN TOPA GİRMEK GEREKİR

“Kulüpler Birliği’nde futbolun pek çok yapısal sorununu değerlendiriyoruz. Hakem konularıyla ilgili Fikret Bey’in enteresan görüşleri oldu. Hala değerlendirme aşamasında olduğu için burada ifade etmek istemiyorum ama Kulüpler Birliği’nde doğal olarak bütün yapısal sorunları konuştuğumuz için bu konuya da değiniliyor. Daha fazla değinilebilir. Mevcut başkanımız Sayın Yıldırım Demirören profil olarak baktığınızda başkanlık tarafında 8 yıl, federasyon tarafında 8 yıl. Türkiye’de bu kadar tecrübeli çok az insan var. Başkanlık için doğru bir profildir ama iyi bir liderlik yapmak için de topa girmek gerekir.”

FUTBOL FEDERASYONU BAŞKANIYLA BU ŞİRKETİN SAHİPLİĞİNİ YAPAN AYNI AİLE BİLE OLMAMALIDIR

“İddia konusuna gelince, hangi açıdan bakarsan bak, futbol federasyonu başkanıyla bu şirketin sahipliğini yapan aynı kişi demiyorum aynı aile bile olmamalıdır. Dolayısıyla Yıldırım Bey de bu konuda kanaatimce en doğru olanı yapacaktır. Net cevap; devam etmemesi gerekir. İhale süreçlerinin onaylanması, devir teslim işlerinin yapılması aylarca sürecek bir süreçtir. Belki o süreçte içinde devam edebilir. Çünkü şurada seçimlere birkaç ay kaldı. Kısa cevap, bugünden itibaren devam etmemesi gerekir diye düşünüyorum. Ama başkanımız en doğrusunu bilir. Dünyanın başka bir yerinde devam etmesi mümkün değildir.”

-Ligdeki puan durumunda, sıralamada hakemlerin etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz? Salı günü Sayın Mustafa Cengiz bir basın toplantısı yaptı. ‘Değerli rakibim Serdar ve Tolga Ciğerci’yi almakla bizi 50 milyonluk liralık bir külfetten kurtardı’ dedi. Buna katılıyor musunuz?

SON 4 MAÇTA YAŞADIKLARIMIZA BAKTIĞIMIZ ZAMAN SIRALAMADA BİZİM DURUMUMUZU ETKİLEDİ

“Lig sıralaması ile ilgili kendi durumumuz hakkında konuşayım. Bugüne kadar zaten bilhassa VAR’dan önce, bilhassa sezonların ikinci yarısında liglerin dizayn edildiği herkes tarafından konuşulur. Ben kendi başkanlık dönemim için konuşayım. Demin de ifade ettiğim gibi kötü performansımızı biz kesinlikle hakemlerin kötü performansına bağlamıyoruz. Amma velakin diğer taraftan da ‘ligin başından beri kafaya oynasak acaba halimiz ne olurdu’ diye düşünmeden edemiyoruz. Ligin ikinci yarısını alırsak puan sıralamasında, şu son 4 maçta yaşadıklarımıza baktığımız zaman en azından bizim durumumuzu bir nebze etkiledi diyebilirim.

“Serdar Aziz ve Tolga Ciğerci konusuna gelecek olursak, Başkana teşekkürü biz borçluyuz. Başkan, nazik davranarak bize teşekkür etmiş ama esas teşekkürü biz borçluyuz. Zira Serdar Aziz, 28 yaşında ve aynı zamanda milli takım oyuncusu hem de çok karakterli. Kendisinin istenmediğini öğrendikten sonraki duruşu, gelen tüm tekliflere rağmen Fenerbahçe’ye transfer olmak için ısrar etmesi, takımdan ayrılırken benim görmek istediğim bir futbolcu profili çizerek hocasına teşekkür etmesi tam aradığımız profildi. Bir oyuncuyu bonservissiz bize gelmesine vesile olduğu için esas teşekkürü biz borçluyuz. Bu gibi başka oyuncuları varsa da onlarla da seve seve ilgileniriz. Diğer taraftan işin parasal kısmına gelince, Tolga Ciğerci bize bonservissiz geldi. Tıpkı Serdar Aziz gibi. Biz bugüne kadar Tolga’ya bir kuruş maaş ödemedik. Ne menajerine para verdik ki zaten bonservissiz geldi. Tolga sıhhatine kavuşacaktır. Dünyanın en iyi yerlerine yolladık. Çok ciddi bir programdı ve netice vermeye başlayan bir programdı. Çünkü bir evvelki takımda yanlış tedavi görmüştü. Bu yüzden hesaplı ve riskli bu ama mali bir risk değil. Ne kadroda yer alıyor ne de mali açıdan bir risk ama ben inanıyorum ki yeteneklerini hepimizin bildiği Tolga, nisan-mayıs ayında takımla çalışmaya başladıktan sonra önümüzdeki sezon bu vefanın da karşılığını verecektir. Çok aç ve mücadeleye hazırdır, olacaktır da. Serdar’ın da performansı ve konumu ortadadır. Dolayısıyla ben bir kez daha bu iki oyuncunun bize gelmesine vesile oldukları için Sayın Mustafa Cengiz’e teşekkür ediyorum.”

-MHK’nın bağımsız olması gerektiğini söylediniz. Bu yeni süreçte bir çalışma yapacak mısınız? Kulüpler Birliği olarak bir teklifiniz olacak mı? Zenit maçında da görüldü ki hakem müdahalesi olmadan takım iyi oynayabiliyor. Türkiye’de de yabancı hakem konusunda bir çalışma yapılabilir mi?


“Zenit maçında mükemmel bir hakem vardı. Bizim aleyhimize olan bir iki pozisyona ben tepki verdim ama eve gidip seyredince ‘nasıl görmüş’ dedim. Hakem konuşulmadığı zaman ne kadar keyifli oluyor, değil mi? O yüzden hakemi tebrik edelim. Yabancı hakeme muhtaç kalmak benim gönlümü yarar, acıtır. Ben milli düşüncelere hakim bir insanım. Neden biz yabancı hakem getiririz? Türkler olarak bu işi yapamazsak yabancı hakem getiririz. İnşallah o konuma gelmeyiz. Orta Doğu’da yabancı hakem var bazı ülkelerde. Ama Türkiye’nin futbol tarihi ve kültürü o kadar derin ki kendi içimizden hakemler çıkartabilmeliyiz. Çıkartacağımıza da inanıyorum ama sistem ne kadarının önünü açabiliyor? Keza altyapıdan da oyuncu çıkartamıyoruz. En az oyuncu çıkartan ülkeyiz. Ama altyapıda oyuncular var. 13, 14, 15, 16 yaş gruplarında müthiş oyuncular var. Niye  bu futbolcular meyve veremiyor? Sistemi sorgulamak lazım. İnşallah muhtaç kalmayız öyle bir şeye. Ben şahsen karşı olurum.”

GÜVEN ORTAMI YENİDEN TESİS EDİLMELİ

“MHK ile ilgili bir çalışmamız yok ama birkaç önerim vardı. Burada sistemin güvenilirliğini test etmek için federasyonla kulüplerin çok daha fazla bir araya gelmesi lazım. Çok daha istişare içinde olması lazım. Sonuçta federasyon bizim için çalışmalı, biz federasyon için değil. Bizler futbolun en önemli paydaşlarıyız. Bizim yarattığımız değerden federasyon işlerini yürütür. Maddi açıdan ve gelirler açısından baktığımız zaman. Ben MHK bağımsızdan öte çok orta vadede liglerin sahibinin Kulüpler Birliği olmasına inanan biriyim. Dolayısıyla, güven ortamını tesis etmek çok da zor değil, yeter ki daha fazla istişare olsun. Herkes katma değer yaratacağı alanları ve sorumluluğu bilerek o yönde çalışsın. Ama bugün ondan biraz uzaktayız. Futbol; herkesin, herkesin demeyeyim de, büyük kitlelerin günlük hayatını etkileyen bir unsur. Buraya gelen, harçlık biriktirip bilet alan gençler, kredi çekerek kombine alan insanlar, kulübüne destek olmak için forma alanlar, katkı sağlayanlar, niye daha şeffaf ve adil bir sistemi hak etmiyor? Bizim neyimiz eksik? Nasıl oluyor da üç beş tane kanaat önderi karar veren insanları, o mercide olan insanları istedikleri gibi etkileyerek onu parlat, bunu yıprat bir şekilde yön verebiliyor? Bu anlaşılacak bir şey değil. Ama çok uzun devam edeceğini de sanmıyorum.”

Ödül ve cezayla yönlendirme konusundaki sözlerinizin bu toplantının en önemli noktalarından biri olduğunu düşünüyorum. Ligin ilk yarısında oynanan Galatasaray-Konyaspor maçının ardından, bir MHK açıklaması yapıldı ve Hüseyin Göçek’in 4 hafta dinlendirileceği kamuoyuna duyuruldu. Az önce dört farklı hakemin yönettiği dört tane maç izledik. Dört hakemin de Fenerbahçe aleyhine bariz hatalar yaptığını gördük. Bu hakemlerin ne kadar dinlendirileceği ile ilgili kamuoyuna herhangi bir bilgilendirme yapılmadı. Sizin bu konuda bilginiz var mı? MHK’nın Cuma akşamından bu yana Alper Ulusoy ile ilgili bir açıklama yapması gerekmez miydi?
Bu konuda bir bilgim yok. Zaten bildiriyi de o yüzden yayınladık. Ya hiç açıklama yapmazsın ve insanlar zaman içinde farkına varırlar ya da hepsi için açıklama yaparsın. Keyfi dediğim sistem de bu. Herhangi bir metodolojiye ve algoritmaya başlı olmayan sistemden kastettiğim bu. Geçen sene verilerine göre, yanılmıyorsam hakemlerin 250-500 bin lira arasında gelirleri olmuş. İnternete girerseniz görebilirsiniz. Hakemler belli bir maaş alıyorlar. Bir de her yönettikleri maç başına göre para alıyorlar. Şimdi bu hatırı sayılır bir rakam. Eskiden hakemlerin meslekleri vardı. Şimdi yok ve meslekleri hakemlik. Bir takıma karşı x muameleyi yaptığın takdirde maç alamayacağın dolayısıyla da maddi gelirler sağlayamayacağını düşünün. Bu mesajlar da ince ince verildiği zaman hakemler de ister istemez etkileniyor. Biz de performans kriterlerine göre, istatistiğe ve metodolojiye bağlı olsun. Bunları web sitesinde de yayınlayın ki herkes rahat etsin. Bugün dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Hollanda’da bir maçta VAR kararıyla verilen bir hakem kararından sonra ki konuşmalar da yayınlanmış. Herkes rahat etmiş. Bu Türkiye’de olabilir mi? Neden olmasın? Sayın Başkan ayrılırken mevzuata göre mümkün olmayacağını söyledi ama Hollanda’da mümkünse Türkiye’de de olabilir. Bunların üstünden çalışmamız lazım. Ne kadar açıklık ne kadar şeffaflık o kadar güven.

-Yusuf Namoğlu’nun istifasının ardından sıkça konuşulan bir isim var: Kuddusi Müftüoğlu. Fenerbahçe, bu isme nasıl bakıyor? Bir de Video Hakem ile ilgili izlediğimiz görüntülere bakıldığı zaman sistemin Fenerbahçe’ye çok yardımcı olmadığını veya de sizin çok memnun olmadığınız gözüküyor. VAR sisteminin devamlı olmasını istiyor musunuz?

“Var sisteminin devamını %100 istiyoruz. VAR sistemi geldiği için çok memnunuz. Bebeklik aşamasında bazı sıkıntılar da yaşanıyor. Zaten bize seminer verdikleri zaman en az 100 maç demişlerdi, Türkiye’de biraz daha uzun sürüyor yerleşmesi. Ve VAR ile pek çok hakem hatasının da azaltıldığını görmek mümkün. Önemli olan niyet! İyi niyetle teknolojiyi kullanırsan maksimum fayda sağlarsın. Kesinlikle ve kesinlikle devam etmeli ki kimler getirdiyse de Allah razı olsun onlardan. Bunun başında Kulüpler Birliği başkanlığı yaptığı dönemde Göksel Gümüşdağ vardır, buna vesile olmuştur. Ama dediğim gibi niyet önemli. Bu sefer çok daha farklı bir durum söz konusu. Çünkü hatayı bilerek ve masumane hatalar yaptığınız zaman milyonların gözü önünde yapıyorsunuz. Bunu riske ederken belki kariyerinizi de riske ediyorsunuz. Semih Bey’in dediği gibi acaba ne tavizler verilebiliyor ki insanlar bu kadar rahat bir şekilde riske edebiliyorlar. İkinci sorunuz, Kuddusi Müftüoğlu ile ilgiliydi. Şimdi ben burada bir şey söyleyeceğim, söylediğimin tersi olacak. Onun için konuya girmek istemiyorum ama net bir şekilde performansına ve geçmişte yaşanılan olaylara baktığınız zaman bize göre kesinlikle doğru isim değildir. Hatta bu yaşadığımız sıkıntıları daha da derinleştirebilecek bir adaydır. Biz, bugün burada sizlere şikayetlerimizi, endişelerimizi, kaygılarımızı söylerken ve anlatırken bunu bir rest çekme olarak değil, saygısızlık olarak değil ama futbolun en önemli değerlerinden biri olan kulübün, en önemli paydaşlarından olan birinin çok ciddi uyarıları olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden burada böyle bir rahatsızlık varsa ya da böyle bir niyet varsa en azından gelip danışmaları çok doğru olur diye düşünüyorum. Ama umarım o yönde gitmeyeceklerdir.”

BİZ DOĞRU OLANI YAPMAYA, MÜCADELEMİZİ VERMEYE DEVAM EDECEĞİZ

Futbolda yeni bir yapılanma ve yeni bir sistemin gerekliliğinden bahsettiniz. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimleri için bu görevi layıkıyla yapabilecek, liderliğine güvendiğiniz somut olarak söyleyebileceğiniz isim(ler) var mı? İkincisi, bu sistem böyle devam ettiği sürece federasyon seçimlerinde beklenmedik bir sonuç çıkması durumda ve bu sistemin böyle kötü bir şekilde devam etmesi halinde Ali Koç ve Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu olarak tavrınız ne olacak?

Ben, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olarak burada bir aday ismi zikretmem. Kalbimin içinde yatan isimler de var, yapabileceğine inandığım. Bazılarını da tanımıyorum, çok az tanıyorum. Çünkü ben de artık düşünmeye başladım ama biz burada bir yorum yapacaksak Yönetim Kurulu ile istişare edip o şekilde bir isim belirtmek gerekir diye düşünüyorum. Onun için o topa şu an girmeyelim. Bunu da aramızda istişare etmedik. Bu sistem devam ederse ne yapacağız? Biz, doğru bildiklerimizi yapmaya devam edeceğiz. Ama genel toplum ne yapacak, sadece Fenerbahçe camiası değil? Toplum, vicdanen temiz, iyi insanlar istiyor.  Her yerde olduğu gibi futbolda da istiyor. Dolayısıyla biz doğru olanı yapmaya, mücadelemizi vermeye devam edeceğiz. Hayat zor, biz de zoru severiz. Ama zoru da başarırız. O yüzden az önce ifade ettiğim ortamı inşallah en kısa zamanda hep beraber tesis ederiz. Bu anlamda sizlere de çok büyük vazife düşüyor.”

Konyaspor maçı öncesinde Fenerbahçe taraftarı bir yürüyüş organize etti. Bu yürüyüşe Başkan ve Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu olarak bir katılım sağlayacak mısınız?

“Hayır, biz katılmayacağız. Bu taraftarlarımızın organize ettiği bir yürüyüştür. Taraftarlarımız da kurallara, kanunlara riayet ederek ki en doğal demokratik haklarıdır, tepki vermek. Ama şunu söylemek istiyorum; Başkan ve yönetici olmasaydım, taraftar konumunda olmasaydım ben katılırdım. Çünkü biz Fenerbahçe camiası olarak bu filmleri çok gördük. 2006 yılındaki Denizli maçını hatırlayın! O maçın olması, yaşanması, tamamlanması söz konusu bile olamaz.

Süper Lig maçlarını yönetecek hakemler belli ve bu hakemlerin maçlardaki performansları da ortada. Türkiye’nin en iyi hakemi olarak gösterilen Cüneyt Çakır’ın Fenerbahçe maçlarında çaldığı düdükler de ortada. Siz, bu ligin bu hakemlerle sonuna kadar devam edeceğini düşünüyor musunuz? Aynı hatalar tekrarlandığında nasıl bir tepkiniz olacak?

“Herhalde şu sorduğun soru her sezon 3-5 kez soruluyordur. ‘Bu lig bu hakemlerle devam edecek mi?’ Edecek tabii. Elimizdeki malzeme bu ise devam edecek. Tepkimiz de az önce ifade ettiğim gibi olacak. Bu yaz Dünya Kupası’nı takip ettim. Futbolun en üst seviyesindeki insanlarla maç seyrediyorum. Seyrettiğimiz maçlardan bir tanesini de Sayın Cüneyt Çakır yönetiyor. Hani, ‘insanın ismi çıkacağına canı çıksın’ demişler ya… Maç izlerken bana sordular; ‘Niye bu hakemin uluslararası performansı mükemmel ama Türkiye’deki performansı bir felaket?’ Sınırları aşmış bu imajı diyelim.”

“Hepinize çok teşekkür ediyorum. Buraya ayırdığınız zaman için de teşekkür ediyorum. İnşallah hep beraber bu günlerin üstesinden geliriz. Daha güzel şeyleri konuşacağımız bir dünyayı hep beraber tesis edelim. Sağ olun, var olun, kendinize iyi bakın.”